24 Nisan 2015 Cuma

[YORUM #9] MİLENA'YA MEKTUPLAR-FRANZ KAFKA

MİLENA'YA MEKTUPLAR-FRANZ KAFKA

''Dünyada benim ihtiyaç duyduğum kadar sabır var mı Milena?''

Milena ve Kafka... Mektuplarla yaşamış iki aşık. Sevdalarını duymayan millet, aşklarını dinlemeyen insan yok denecek kadar az. Uzun zamandır almak istediğim ve sonunda hediye olarak gelen bir kitap: Milena'ya Mektuplar.

Bu kitap, kesinlikle bir oturuşta okunması gereken kitaplardan değil. Milena'ya Mektuplar'ı ara ara okumak gerekir. Canınız sıkılınca, yağmur yağınca, kahvenizi yudumlarken elinize almalısınız. Çünkü kitap bir olay anlatmamaktadır. Kitapta Milena ve Kafka'nın mektuplaşmaları vardır. Tabii o mektuplardan sadece bulunabilenler yer almaktadır. Bilmeyenler için Kafka ve Milena'nın nasıl tanıştığını ve aşklarını anlatmak istiyorum.

1919 yılında Milena'nın Viyana'dan Prag'a yaptığı bir seyahat sırasında, Prag'ta bir kafede tesadüfen ikisi tanıştıkları zaman Milena yirmi üç, Kafka ise otuz altı yaşındadır. Milena Viyana'ya döndükten sonra Kafka'ya mektup yazarak eserlerini Çekçe'ye çevirmek istediğini söyler. Kafka buna olumlu yanıt verir. Yaklaşık bir sene sonra Kafka çalıştığı şirketten aldığı izinle rahatsızlığına çare bulmak amacıyla gittiği Meran'dan Milena'ya tekrar yazar ve hemen Milena'dan mektubuna cevap gelir. Böylece yaklaşık iki yıl yoğun bir şekilde süren, dünya edebiyat tarihine geçecek mektup aşkının ilk adımları atılır. Mektuplaşmaların başlangıcında Kafka, Julie Wohryzeck ile nişanlıdır, hatta gönülsüz bir evlilik hazırlığı içindedir. Diğer yanda Milena da Ernst Pollak ile evlidir. Açıkçası evli oldukları halde mektuplaşmaları bana pek etik gelmese de okurken bunu hiç sorgulamadım. Bir süre sonra, Kafka Milena'ya karşı beslediği duygular yüzünden Julie'den ayrılır.

Kafka ve Milena'nın aşkı böyledir. Bu mektuplaşmalar, Kafka'nın hastalığının ilerleyip ölmesine kadar devam etmektedir. Zaten onları ayıran şey de ölümdür. Kafka her zaman iyi olduğunu ve ona bir şey olmayacağını söylese de bu pek böyle olmayacaktır maalesef.


Kitabı yorumlamaya gelirsek, kitapta beni rahatsız eden ve anlam veremediğim birkaç yer olduğunu söylemem gerekir dürüst olmak gerekirse. Sayfaların altındaki notlar kitabı daha iyi anlamamıza sebep olsa da bunlar kitabın heyecanını biraz kaçırıyor bana göre. Bu notlar, o tarihte Kafka'nın nerede olduğunu, neler yaptığını, Milena'nın nerede olduğunu, neler yaptığını içeren notlardır. Bunları okuduktan sonra açıkçası pek de heyecanlı olmuyor mektupları okumak. Bunun dışında, Milena'nın gönderdiği mektuplara pek yer verilmediği de dikkatimden kaçmadı. Örneğin, birinci mektubu Kafka yazdıysa, ikinci mektup da Kafka'ya ait fakat mektuba başlarken cevabı için Milena'ya teşekkür ediyor. O mektupları da okumak isterdim. Fakat bunun sebebi mektupların kayıp olmasından kaynaklanıyor diye ümit ediyorum. Bunların dışında, kitap Türkçe'ye gayet güzel çevrilmiş ve okunmaya değer bir eser.


Kapağı değerlendirmek istiyorum biraz da. Öncelikle kapağın sade olması benim için çok önemli bir unsur. Ve bu kitapta da kapak muhteşem bir şekilde sade bırakılmış. Bunun dışında, başlarda kapağın ortasındaki kelebeğe pek bir anlam verememiştim. Fakat sonradan Kafka'nın kısa ömrünü okuyunca kelebek ömrü benzetmesi yapılmış olabileceğini düşünüp tam da yerinde bir benzetme olduğu kararına vardım. Ayrıca yazıların puntosu ve yerleri de gayet güzel ayarlanmış. Kafka'nın sadece soyadının yazılması da ayrı bir hava katmış tabii ki kapağa. Alttaki desenler de çok hoş olmuş açıkçası. Elinizi gezdirdiğiniz zaman muhteşem bir his bırakıyor. Aynı hissi yazı ve kelebek şeklinden de alabiliyorsunuz. Fakat doğruyu söylemek gerekirse Can Yayınları'nın kapağı beni daha çok etkiledi. Zaten Can Yayınları'nın tüm kapakları benim için çok etkileyici ve dikkat çekici. Fakat yine de Panama Yayıncılık'ın kapağına da kötü diyemem. İki yayınevi de kapak konusundan başarılı bir iş çıkarmış demek istiyorum.

Dediğim gibi, Milena'ya Mektuplar oturulup bitirilecek bir kitap değil. Bir şiir kitabı gibi ara ara okumak lazım, sindire sindire yorumlamak lazım mektupları. Zaten bir oturuşta bitirmek amacınız ise kitabı okumamak izin için daha doğru bir karar olur. Çünkü bir şey anlayamayacağınız için kitaptan tat alamazsınız. Kitabı tavsiye eder miyim diye düşündüğümde edebileceğim kararına vardım. Evet, Franz Kafka ve Milena'nın aşkına şahit olmak isteyen herkes bu kitabı rahatlıkla okuyabilirler.

''Her şeye rağmen mutluluktan ölünebiliyorsa, o zaman kesinlikle bu şekilde öleceğim. Ayrıca, ölüm döşeğindeki birisi, mutluluk sayesinde hayata tutunabiliyorsa o zaman ben de hayatta kalacağım.''

Yorumumu burada bitirirken umarım sizi gerçek bir aşkın içine davet edebilmişimdir.
Herkese iyi okumalar, başka bir kitap sayfasında görüşmek dileğiyle!

22 Nisan 2015 Çarşamba

[TAVSIYELER #1] HER KITAPYIYENDE OLMASI GEREKEN 10 KITAP

Herkese merhaba!
Şu sıralar okuduğum kitapları soranlar veya hangi kitabı almaları gerektiği hakkında soru soranlar oluyor. Aşağıdaki kitapları birkaç cümleyle tanımlayarak aklınızda belirli bir fikir oluşturmak için yardım etmeye karar verdim. Bunlar benim favorilerimdir. Herkesin incelemesini tavsiye ederim!

1- HUSH HUSH SERİSİ


=> Paranormal, gerilim, aşk türlerinin karışımından bir seri.

=>Elinizden bırakmakta gerçekten de zorluk çekeceğiniz türden yazılmış.

=> Olaylar güzel, betimlemeler doğru ve yerinde yapıldığı için okuyucunun kafasında soru işaretlerine yer verecek türden bir seri değil.





2- KİNYAS VE KAYRA



=> Fiyatının uçuk olmasına rağmen kesinlikle o para verildiğinde pişmanlık duyulmayacak türden bir kitap.

=> Hakan Günday gibi profesyonel bir yazarın kaleminden çıkmıştır.

=> Her okuyanın bir anlam bulamayacağı fakat özünde harika denilebilecek türden bir kitaptır.









3-DAHA





=> Yine Hakan Günday'ın kaleme aldığı bir eser.

=> Olayın kitap ismiyle ne kadar uyumlu olduğunu her seferinde tekrar edebileceğiniz bir kitap.

=> Alışılmışın dışında bir anlatım ile ele alınmış bir konu kitabı baştan başa okunmaya değer kılıyor.








4-TUTUNAMAYANLAR


=> Muhteşem yazar Oğuz Atay'ın en bilindik eserlerinden biri. 

=> Eserin mükemmelliğinden kaynaklanan uçuk fiyatına rağmen kesinlikle kütüphanelerde bulunması gereken bir kitap.

=> Kitap, ağır olmasına rağmen anlaşılarak okunduğunda tam anlamıyla ''Vay be!'' tepkisi verdiren türden.


5-TEHLİKELİ OYUNLAR





=> Tutunamayanlar gibi etkisinde kalacağınız bir eser: Tehlikeli Oyunlar.

=> Bir önceki eserin yazarına ait bir kitap.

=> Diğer kitaplarına oranla fiyatının biraz daha uygun olduğu bir kitaptır.

=> Tıpkı Tutunamayanlar gibi her kütüphanede mutlaka bulunması gerekir.






6-SERENAD






=> Bir solukta okuyabileceğiniz bir kitap.

=> Her sayfasında içinizi sımsıcak tutan bir olay.

=> Yazarın diğer eserlerindeki etkinin belki de daha fazlasını bırakabilecek bir kitap.








7-GECE YOLU




=> Muhteşem bir aşk, arkadaşlık karışımı bir roman. 

=> Kesinlikle yazarın en iyileri kitapları arasında ilk sıralarda yer alabilecek bir eser.

=> Kimi yerlerde ağlayabileceğiniz, kimi yerlerde ise mutluluktan yüzünüzde kocaman bir tebessüm oluşabilecek bir olay anlatılmış.

=> Kütüphanenizin bir köşesinde mutlaka yerini almalı.







8-MILLENNIUM SERİSİ




=> Filmlere bile uyarlanmış üç şaheser. 

=> Her kitapta kendinizi dünyadan uzaklaştıracak ilgi çekici olaylar.

=> En sevdiğim seriler arasında yerini alabilen bir kitap serisi.





9-SEVDA SÖZLERİ





=> Cemal Süreya'nın en sevdiğim şiirlerinin toplandığı bir eser.

=> Şiir severlerin kesinlikle elinden düşürmemesi gereken bir kitap.

=> Sevilen yazarın dilini, kalemini mısralarda bulabileceğiniz bir kitaptır ayrıca.

=> Şiir köşenize eklememek en büyük hatalarınızdan biri olabilir.






10-KÜRK MANTOLU MADONNA





=> Muhteşem bir aşk öyküsü...

=> Yazarın ağır diline rağmen okuyucuyu kendisine bağlayan bir kitap.

=> İnce olmasına rağmen az önce de dediğim gibi ağır bir dil kullanıldığı için okumak pek kolay olmuyor.

=> Kesinlikle etkisinde kalıp aşkın saf halini kıskanacağınız bir eser.





Umarım aklınızdaki soruları biraz da olsa giderebilmişimdir. Her hafta düzenli olarak kitap tavsiyesi yapmayı düşünüyorum. 

Kütüphanenizdeki kitapların boyunuzu geçmesi dileğiyle!

21 Nisan 2015 Salı

[ISKAMBIL KARTLARI BLOG TURU #2] 15 SANIYE-ANDREW GROSS

15 SANİYE-ANDREW GROSS

''Oyununsa tek bir kuralı vardır: Hayatta kalmayı başar ve asla teslim olma.''

15 Saniye kitabını okumak için ne kadar heveslendiğimi söyleyerek yorumuma başlamak istiyorum. Hele ki o kapağı... Diğer ülkelerdekine göre Arkadya Yayınları gerçekten de çok güzel bir iş çıkarmış. Kabartmalar üstünde elimi gezdirmekten kitabı okuyamayacağımı sandığımı da itiraf etmeliyim. Kitabın ilk bölümlerinde açıkçası ne olduğunu anlayamamıştım. Çünkü olayın içine birden giriyordu. Fakat bu rahatsız edici bir özellik değil, aksine daha da merak yaratan bir etkendi.

Kitabın ne kadar akıcı olduğuna değinmezsem kendimi çok suçlu hissederim. Yoğun bir dönemime denk gelmeseydi mutlaka bir veya iki gün içinde bitirebileceğim bir etki bıraktı. Tabii her okuduktan sonra tekrar kapağın üzerinde gezinmeyi unutmuyordum, bunu geçmemek gerek. Bazı kitaplar vardır ki, sayfa sayısına gözünüz ilişir. Şu sayfa bitse de geçsem, diye düşünürsünüz. Fakat bazı kitaplar da vardır ki, sayfaları saymak aklınızın ucuna bile gelmez. İşte, 15 Saniye ikinci tür kitaplardandı benim için. Ayrıca arka kapaktaki tanıtıma da değinmek gerekirse kesinlikle kitabın içeriğine uygun. Hiçbir abartısı veya hiçbir eksiği yoktu bana göre. Arkasını okuduğumda kitap, satın alacağım ve okunmaya değer nadir kitaplar arasındaki yerini de almış oluyor böylece. Biraz da olaydan bahsetmek istiyorum her yorumumda olduğu gibi.

Kitapta bir doktor var. Doktor Henry. Yanlış hatırlamıyorsam Henry, konferans vermek için gittiği bir yerde salonu ararken trafikte birkaç ihlal yapıyor ve polis tarafından kenara çekiliyor. Ardından olaylar gelişiyor doğal olarak. Tabii ki bu olaylardan pek bahsedemem, yoksa kitabı okumanızın pek bir anlamı kalmaz. Ve bir de, unutmadan,  Amanda adında bir kızımız var. Kitabın adında da olduğu gibi 15 saniyede gelişen bir çok şey olabildiğini anlayacaksınız. Biliyorum, pek geniş bir özet çıkaramıyorum şu an. Yanlış bir şey söyleyip kitabı anlatabileceğimden gerçekten de korkuyorum çünkü. Fakat demek istediğim, kitap gerçekten de okumaya değecek türden. Göze çarpan kusurları var mı, diye düşündüğümde, yok, diyebileceğimi de fark ettim ayrıca. Şaşırmanın zirvesine ulaşmak istiyorsanız, doğru kitaptasınız demekten de kendimi alıkoyamıyorum. Bana kalsa kitabı tekrar tekrar anlatabilirim şuan fakat yine belirtmek isterim ki daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.


Aşk yaşamaya doyamadığım kitap kapağından bahsetmek istiyorum biraz da. Başta da söylediğim gibi Arkadya Yayınları gerçekten de başarılı bir iş çıkarmış açıkçası. Okuduğum kitapların çoğunun kapağı hoşuma gitmese de bu kitap farklı bir etki bırakıp beni doyurmaya yetti. Kitabın üzerindekiler fazla karmaşa yaratmamış ve isimle de uyumlu. Açıkçası kitabın kendi ayracının püskülüyle oynamak da kitabı beğenmek için bir etkendi. Renk uyumunun muhteşemliğinden bahsetmedim bile daha. Sarı, kahverengi karışımı tonlar kullanılmış yanlış görmüyorsam. Daha bir çekicilik katmış. Beğendiğimi nasıl ifade edeceğimi bilemediğimi bu kadar belli etmek zorunda değildim sanırım. Sonuç olarak, kapak da benden tam puan aldı demek istiyorum.

Bütün anlattıklarımı bir araya toplamaya çalıştığımda kitabı beğendiğim sonucuna varabiliriz. Evet, hiç tereddüt etmeden beğendiğimi dile getirebilir ve tüm kitapseverlere önerebilirim. Ayrıca şöyle bir şeye de değinmek isterim ki, eğer daha önce bu tarzda okumadıysanız başlamak için ideal bir kitap. Benim okuduğum fakat pek tarzım olmayan bir kitap olmasına rağmen gerçekten de etkilendim. Belki de bu yüzden şu an ballandıra ballandıra bir yorum yazıyorumdur. Kitabın 436 sayfa olduğuna bakmayın, punto büyüklüğü çok güzel ayarlanmış. Ayrıca olaylar da çabuk aktığı için bir kitapyiyen olarak beni tamamen doyurdu. Kitaptan beğendiğim ve okuyan herkesin eminim ki dikkatini çektiği bir alıntı ile bitirmek istiyorum yorumumu.

''Vaktiyle birisi on gün demişti. İnsanın hayatında gerçek anlamda mükemmel geçirdiği gün sayısı on günmüş. Arkanıza dönüp baktığınızda geçmişte yaşadığınız onca şeyin arasından sıyrılıp çıkan on gün. Geri kalan ise sadece karmaşadan ibaret.''


Umarım yorumumu burada bitirirken Hayallerim Ruhumu Öpüyordu'dan sonra kütüphanenize bir kitap eklemeniz için olumlu yönde bir fikir vermişimdir. 

Blog turumuzun çekilişine katılmak için buraya tıklamanız yeterlidir.

Başka kitapların aynı sayfalarda karşılaşmak üzere!




TANITIM VİDEOSU




11 Nisan 2015 Cumartesi

[ISKAMBIL KARTLARI BLOG TURU #1] HAYALLERIM RUHUMU ÖPÜYORDU-NECDET AKKAN

HAYALLERİM RUHUMU ÖPÜYORDU-NECDET AKKAN

''Hoşçakal, gidiyorum ama üzülme, sana yaz mevsimini bırakıyorum.''

Hayallerim Ruhumu Öpüyordu... İsmi cümle şeklinde olup dikkatimi çeken nadir kitaplardan biriydi bu kitap öncelikle. Her zaman olduğu gibi ilk olarak kitabın dışını sindirmeye çalıştım bir kitapyiyen olarak. Elime ilk aldığım zaman kapakta beni huzursuz eden bir şeyler olduğunu itiraf etmek zorundayım maalesef. Fakat bu rahatsız eden şeyler kitabı bırakmama sebep olacak kadar büyük değildi. Ayrıca birkaç kere inceledikten sonra sorun olmaktan bile çıkabilecek türdendi. Arka kapaktaki tanıtımı okuduğum zaman içimde merak oluştuğunu söylemeliyim. Yabancı karakterle Türk karakterin bir arada olduğu kitapları pek okumadığım için  olsa gerek, Hayallerim Ruhumu Öpüyordu bende değişik bir etki bıraktı diyebilirim. Kitabı fazla ayrıntıya girmeden biraz anlatmak istiyorum ki daha anlaşılabilir bir eleştiri olsun.

Kitapta Isabel ve Kerem adında iki karakter var. Zaten kitap da bu karakterlerin etrafında dönüyor tahmin edilebileceği gibi. Isabel, Gürcü bir kızdır. Yirmilerinde, genç ve güzel biridir ayrıca. Kerem ise otuzunu yeni bitirmiş denilebilecek yaşlardadır. Kerem, giyim mağazasında çalışırken bir gün Isabel gelir. İlk görüşte aşk denilebilecek türden duygular hisseder Kerem. Isabel'in tekrar geleceğini söylemesi üzerine duygularına yenik düşen adam genç kızı beklemeye başlar. Isabel, salı günleri mağazaya gelir ve bu böyle devam eder. Bir salı günü, tüm gününü Kerem'le birlikte geçirmesi genç adamın aklını başından almaya yetmiştir bile. Ayrıca, muhteşem çiftimizin günü nedir, diye bir soru gelse kesinlikle salı, derdim.

Kitabı okurken Isabel'e kızdığım yerler olmadı değil. Duygularını bir türlü anlayamamış olmamdan dolayı karaktere biraz soğuktum aslında. Fakat yine de Kerem'in Isabel ile birlikte kurduğu hayaller insanı etkiliyordu diyebilirim. Ayrıca yazarın dilinin ağırlığına da değinmek istiyorum. Uzun cümlelere yer verilmiş. Bu yüzden bazı yerleri tekrar başa dönüp okuduğum oldu. Fakat bu çoğu zaman okuduğum sade dille yazılmış kitaplardan kaynaklanıyor. Kitapta beni rahatsız eden şeyler de tabii ki oldu. Örneğin anlatılmak istenen bir duygu üzerinde gereğinden fazla durulmuş. Tekrar tekrar aynı şeyleri okumak sıkılıp o kısımları atlamama sebep oldu.

Biraz kitabın kapağını incelemek istiyorum. Kapak renginin hoşuma gittiğini itiraf etmeliyim. Renk bilgim beni şaşırtmıyorsa mor ve lila karışımı sanırım. Arada kitabın kapağı üzerinde elimi gezdirdiğimi de söylemeden geçmek istemiyorum.

Kapakta Türk Kahvesi kullanılmış. Evet, Gürcü-Türk aşkında Türk Kahvesi fikri hoş durmuş. Fakat renk bakımından biraz daha Türk Kahvesine benzemesi daha ilgi çekici olurdu. Ayrıca fincan tabağında gözümün bir parça çikolata aradığını da söylemesem olmaz. Fakat olmasa da olurdu.

Ayrıca mor ve dantelli bir kalp var yanında. Bu da aslında Türk kültürünü yansıtıyor. Ve kitaba uygun mu diye sorarsanız, bence göz zevkini bozmuyor ve hoş durmuş. Fakat birkaç profesyonel oynama tabii ki gerekmiyor değil.

Kitabın eleştirisine geri dönersek, yazar yabancı bir kızın nasıl Türkçe konuşacağı konusunda başarılı bir iş çıkarmış doğrusu. Cümleleri okurken ne dediğini anlayabilmek önemliydi çünkü. Fakat Isabel'in sürekli kullandığı ''A!''  kelimesine bir anlam veremedim. Bunun hayatta çıkardığımız hangi sese karşılık geldiği konusunda da soru işaretleri oluştu kafamda maalesef.

Tüm bu ayrıntıları bir kenara atarsak, bir okuyucunun bu kitabı güzelce sindirdiği zaman beğeneceğini düşünüyorum. Unutmadan şuna da değinmek istiyorum, kitaptaki aşk, tabir-i caizse, ''Bizde şans olsaydı zaten, karakterler değil biz yaşardık o aşkı.'' diye bir yorum yaptıracak türdendi. Şahsen aklımdan geçti. Kitabı tavsiye eder miyim, diye kendi kendimi çok sorguladım. Mükemmel denilecek bir kitap olmasa da okumaya değer bir kitap olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden Hayallerim Ruhumu Öpüyordu kitabını kitapsever herkese tavsiye ediyorum. Kitap için yorumumu da son bir alıntıyla bitirmek istiyorum.

''İyi geceler Isabel... İyi geceler parlak yıldız.''


Umarım eleştirimi burada bitirirken hepinizi bilgilendirip kütüphanenize bir kitap eklemeye yardımcı olmuşumdur. Başlıkta da belirttiğim gibi bu kitap blog turuydu. Blog turumuzla ilgili daha fazla bilgi için buraya tıklamanız yeterlidir.

Ayrıca sayfayı beğenmeyi ve çekilişe katılmayı unutmayın! 

Başka bir kitabın sayfasında görüşmek ümidiyle!


ALINTILAR






Text Widget

Copyright © Şiir Kokan Adam | Powered by Blogger

Design by Anders Noren | Blogger Theme by NewBloggerThemes.com