26 Mayıs 2015 Salı

[YORUM #11] KURTLARA SÖYLE EVE DÖNDÜM-CAROL RIFKA BRUNT

KURTLARA SÖYLE EVE DÖNDÜM-CAROL RIFKA BRUNT

''Aşk insanı büyütür; Önce hissettirdiği tarifsiz mutluluk sonra kaybetmenin verdiği derin acıyla...''

Bu kitabın yorumunu nasıl yapmam gerektiğini çok düşündüm. Çünkü her söylediğim spoiler olacakmış gibime geliyor. Gerçekten de karışık bir durum içerisindeyim. Kurtlara Söyle Eve Döndüm, sanırım şu ana kadar okuduğum tüm kitapların önüne geçebilecek türden bir eserdi. Şöyle anlatayım, eğer bu kitabı okumadıysanız gerçekten de bir şeyler eksik kalmıştır. Bir kere kitabın adı bile, bu kitabı almak için insanı teşvik ediyor. Kurtlara Söyle Eve Döndüm... Bu dört kelimenin altında kim bilir ne tür şeyler saklıdır, diye düşündüğümden bahsetmek istiyorum. Ve eminim ki her gerçek kitapsever bu yorumu yapacaktır.

Yalnız kitabın konusunu özetlemeden önce size birkaç şeyden bahsetmek istiyorum. Kitap eşcinsel aşkı anlatıyor aslında. Finn ve Toby... Gerçekten de aşkın belki de en saf halini yaşayan eşcinsel bir çift. Şu konuda uyarmak istiyorum, Kurtlara Söyle Eve Döndüm'ü okuyup zevk almak herkesin işi değildir. Hele homofobik olan kişilerin hiç değildir. Zaten eşcinsel kelimesini okuyunca yüzlerini ekşitip bırakacaklarını düşünüyorum. Şimdi burada ''Herkesin kendi seçimleri vardır.'' deyip uzun uzun kimsenin hayatıyla ilgili ileri geri yorumlar yapmamamız gerektiğinden bahsetmeyeceğim. Yoksa işin içinden çıkamayacağımı biliyorum. Neyse... Dediğim gibi, bu kitabı okuyabilmek için belirli bir olgunluğa erişmiş olmak gerekiyor kesinlikle. Şimdi biraz konudan bahsetmek istiyorum.

June ve Greta adında iki kardeş var. Greta, June'nin ablası ayrıca. Bunların bir de dayıları var, o da Finn. Bu adam bir eşcinsel ve Toby adında bir İngiliz ile ilişkisi var. Fakat Finn AIDS. Finn'in kız kardeşi ve tüm aile bu hastalığın sebebinin Toby olduğunu düşünüyor doğal olarak. Fakat olay bu kadar basit değil tabii ki. Finn'in son günlerinde June, Greta ve anneleri hep ziyarete gidiyorlar Finn'i. Finn de Greta'yla June'nin portesini yapıyor sürekli. Resim konusunda oldukça yetenekli bu arada. Tahmin edileceği gibi Finn bir gün ölüyor. Ve June, Toby ile ilişkisi olduğunu o zaman öğreniyor. Aslında her şeyin ondan gizlendiğini düşünüyor. Toby'yi öğrendikten sonra olaylar gelişmeye başlıyor. Zaten kitap buradan itibaren asla okuyanın elinden düşmeyecek bir şekilde kendine çekiyor. Gerçekten de sayfaların ne kadar çabuk ilerlediğini fark edemediğimi belirtmeliyim.

Biraz da kapağını ve yazarın dilini yorumlamak istiyorum. Kapak kesinlikle kusursuz. Orman, son derece anlamlı. Oturan iki kız da tam olmuş! Yazının yeri ve boyutu da kesinlikle göze batmayan ve hoşa giden türden. Bu kapağı oturup saatlerce izleyebilirim gerçekten de. Bundan hiç bıkmayacağıma adım gibi eminim. Kitabın arkasındaki tanıtım ise kesinlikle spoiler vermeyen ve insanı merak içinde bırakan türden. Bu da tabii kitabın ilgi görmesini bana göre daha da arttıran bir etken oluyor.

Yazarın dili, son derece açık ve sade. Yabancı ve karmaşık kelimelerden kaçınmış. Belki de çevirenden kaynaklanan bir etkendir, bilemiyorum. Fakat sonuç olarak güzel olduğunu belirtmeliyim. Ayrıca bundan sonra Carol Rıfka Brunt'un sanırım yazdığı tüm kitapları okuyacağım. Gerçekten de çok hoş bir tat bıraktığına da değinmek istiyorum. İlk kitabı olmasına rağmen son derece profesyonel ve ilgi gören bir kitap olmuş diye düşünüyorum.

Kurtlara Söyle Eve Döndüm'ü tabii ki de tüm kitap aşkıyla yanan kitap kurtlarına tavsiye ediyorum! Bunu sormak bile saçmalık olur. Kitapta en sevdiğim karakterin kesinlikle Toby olduğuna karar verdim ayrıca, bundan bahsetmeliyim. Toby'nin kurduğu her cümlenin sonunda ''Kıyamam sana ya...'' diye tepki verdiğimi de itiraf ediyorum. Fakat Toby'yi ne kadar sevdiysem June'ye o kadar sinir oldum, neyse buna değinmiyorum. Sonuç olarak, başta da bahsettiğim gibi homofobik olmayan ve belirli bir olgunluğa erişmiş, bazı duyguları oturmuş olan okurların bu kitabı okumasını kesinlikle tavsiye ediyorum!

''Sevgim o kadar büyük ki, kalbim ortadan ikiye bölünecek neredeyse...''

                                                                                             -FINN


KURTLARA SÖYLE EVE DÖNDÜM'Ü DE SİZİNLE TÜM SAMİMİYETİMLE PAYLAŞTIM. 
KURTLARA SÖYLEYİN, EVE DÖNDÜM. 
BAŞKA BİR KİTAP ORMANINDA KARŞILAŞMAK ÜZERE, İYİ OKUMALAR!

17 Mayıs 2015 Pazar

[ISKAMBIL KARTLARI BLOG TURU #3] UYKUSUZ-AYÇA GÜÇLÜTEN

UYKUSUZ-AYÇA GÜÇLÜTEN

''Mutsuzluğunuz sizi meşhur etmişti.''

Postiga Yayınları, edebiyatımıza yıllarca anılacak bir isim kazandırıyor.
-AYÇA GÜÇLÜTEN-

Okurların unutamayacağı bir ilk romanla geliyor.

UYKUSUZ

Bir yer... Bir şehir... Renk tercihini griden yana kullanmış isimsiz bir kent. Varlığı ve yokluğu bir... Hem cansız hem de kan içinde. Sözcükler var. Nefesler var. Ter var. Saflık yok burada. Doğal olmayan bir işleyişte sürüklenmeler var. Tuhaf masallar anlatan ayyaş bir baykuş var. Yıkık dökük bir bina var. Bir adam var bir de. Ölümün kardeşi uykuyla düello halinde biri. Yeni yalnızlığına tutkun, birden çok kadını olan biri. Puslu rüyalarında asıl yaşamını sürdüren, mutsuzluğuyla meşhur biri. Ve elde edemediği bir şey var. Tek bir şey...

''Her şey şimdi başlıyor. Sen şu anda doğuyorsun. Ölmeyeceksin. Tabii ki herkes ölecek. Hiçbiri yok aslında. Ve sen de yoksun. Hiç olmadın. Seni senden sürdüm ben. Bunun için yıllarca uğraştım. Bazen midende yaşadım, bazen bağırsaklarında. Beyninde tatil yaptım. Kalbine hiç bulaşmadım. Burukluğu çaldım senden. Şimdi bir bak kendine. İyisin. Tamamlanıyorsun. Ne kadar da grisin, olman gerektiği gibi.

Küçüksün. İşte şimdi yaşıyorsun, uykusuz...''

(Tanıtım Bülteninden)





Facebook sayfamızdaki çekilişe buraya tıklayarak katılabilirsiniz!


TANITIM VİDEOSU




ÖN OKUMA

16 Mayıs 2015 Cumartesi

[YORUM #10] AŞIK KADINLAR DENİZHANESİ-ÖZLEM ERTAN

AŞIK KADINLAR DENİZHANESİ-ÖZLEM ERTAN

''Binlerce yıldır, sayısız kadının aşkına tanıklık etmiş İstanbul'a adanmış bir masal...''

Aşık Kadınlar Denizhanesi'ni nasıl yorumlamam gerektiği hakkında pek bir karar veremedim açıkçası. Çünkü bu kitap ince -136 sayfa- olmasına rağmen beni biraz sıktı. Fakat bu kitap da hediye gelen kitaplarımdan biriydi. Ve evet, siz sormadan söyleyeyim, hediye kitaplardan oluşan bir kitaplık yapmayı düşünüyorum.

Aşık Kadınlar Denizhanesi, özünde filhakika güzel bir kitap. Konusunun ilgimi çekmediğini söylersem kitaba ve yazara büyük bir haksızlık etmiş olurum. Fakat kitabı bitirmem gerçekten de çok uzun sürdü. Bunun bir sebebi yoğun bir dönemden geçiyor olmamdı. Diğer bir sebebi ise fazla ilgimi çekmemiş olmasıydı. Biliyorum, az önce konusunun ilgimi çektiğini söylemiştim. Bu çelişkiyi nasıl açıklamam gerektiği hakkında da bir fikrim yok gerçekten. Kitabı ilk elime aldığımda ve arkadaki tanıtımı okuduğumda ilgimi çekmişti fakat okumaya başladıkça ilgim azaldı demek sanırım en doğrusu olacak. Ayrıca kitabın ayracının da çok değişik ve göze hitap eden bir şekilde yapıldığını belirtmek isterim. Biraz da kitabın içeriğinden bahsetmek istiyorum. Ardından kapağını ve yazarın dilini de kendi fikrimce değerlendirmeye çalışacağım.

Bu kitap aşkın en saf halini anlatmaya çalışmış bana göre. Bunun pek olumlu sonuçlandığından bahsedemesem de ortada gerçekten de büyük bir aşk ve aşık bir kadın var. Öncelikle Aşık Kadınlar Denizhanesi'nin ne olduğundan bahsedeyim izninizle. Aşık Kadınlar Denizhanesi, İstanbul'da yüz yıllardır aşık olan kadınların ruhunun bulunduğu bir yerdir. Örneğin Kız Kulesi'ndeki Füsun, Osmanlı Devleti zamanında aşkına yenik düşüp bir cinayet işlemiştir. Aşık Kadınlar Denizhanesi'nin en acılı kadınlarından biridir bu yüzden. Tabii bir de Tanrı Boros var. Bunun yanında Rüya Tanrısı da var elbette. Tanrı Boros, sevmediğim hatta nefret ettiğim bir karakterdi açıkçası. Zaten aşık kadınları denizhaneye hapsetmesi -bana göre hapsetmesi- ondan nefret etmeme yetecek bir sebepti. Bunun yanında Rüya Tanrısı, Tanrı Boros'a göre kat kat daha sevdiğim bir karakterdi. Martıya dönüşmüş olan kadını ara ara geçmişte gezintiye çıkarması hoşuma gitmişti açıkçası. Fakat kitapta sevmediğim özelliklerden biri de sanırım aşk türüyle fantastik tarzının karışımının bu noktada olması canımı sıkmıştı. Fantastik ve aşk türünün karışımından oluşan eserleri sevmeme rağmen bu kitapta pek hoşuma gitmedi. Belki de olayın İstanbul'da geçmesinden kaynaklanıyordu, bir fikrim yok gerçekten. Kısaca anlatmak gerekirse, bir kadın aşk acısı çekmektedir. Vapurla karşıya geçerken hep içinden martılara, göğe doğru sevgilisini düşünerek, acı çekerek günleri geçmektedir. Tanrı Boros bir gün sinirlenir ve bu genç kadını martıya çevirir. Bundan sonraki hayatını genç kadın martı olarak geçirmek zorunda kalır. Ara ara sevgilisinin camına gider, onun elinden ekmek yer. Ona bakmak bile genç kadına yetmektedir. Bunun yanında denizhanedeki diğer kadınlarla tanışmaya ve martı yaşamına uyum sağlamaya da devam etmektedir. Bazen de dediğim gibi Rüya Tanrısı'yla uykuda buluşup geçmişe gitmektedir.

Özlem Ertan, klasik aşk hikayelerinden farklı bir konu işlemiş. Bu da kitabın bahsettiğim klasik kurgulardan sıyrılıp öne çıkmasına sebep olmuş. Kapağını değerlendirmek gerekirse, gayet başarılı bir iş çıkarılmış. Kitabın içeriğine uygun denizkızı, martı ve Kız Kulesi var kapakta. Ve fazla karmaşa yaratılmamış. Bu yüzden kapağına edecek bir lafım yok. Ayrıca kitabın ilk ve son sayfalarının rengi kırmızı. Gerçekten de aşık olduğum bir özellikti bu.

Açıkçası yazarın dili pek bana hitap etmiyordu. Betimlemelere gerçekten de çok önem veririm fakat biraz az tutulduğunu düşünüyorum. Bunun dışında anlatılan olayların üzerinde fazla durulmamış. Bana göre bu biraz yetersizdi. Benzetme yapmak gerekirse, bir dilim çikolatayı dilinizin üzerine yerleştirip tam tat alacakken çıkarmak gibi bir şey olmuş. Tam olaya bağlanıyorum, bölüm bitiyor. Sonuç böyle olunca pek de okuma hevesim kalmıyor tabii. Fakat bunlar geliştirildiği zaman kitabı büyük bir zevkle okuyabileceğimi düşünüyorum. Çünkü bu kitabı okumak için gerçekten de çok sabırsızlanmıştım ve okuduktan sonra memnun kalmamak beni gerçekten de üzdü ve beklentilerimin altında kalmasına sebep oldu.

Sanırım her konuya artısı ve eksisiyle değindim. Ve asıl merak edilen yere geliyorum... Kitabı tavsiye eder miyim? Eğer elinizde okuyacak bir kitap kalmadıysa ve rafınızda bir tek Aşık Kadınlar Denizhanesi varsa okumaya değer bir kitap. Fakat bayılarak okuduğunuz kitapların arasına giremeyeceğini tahmin ediyorum. Kötü, orta, çok iyi diye değerlendirme kriterlerim olsaydı eğer, orta dereceli bir kitap olduğunu da söyleyebilirdim.

''Ama yapamadım işte, her zamanki gibi lanet olası korkaklığımın duvarına tosladı duygularım. Sadece aşkım değil, hiç kimse bilmiyordu kalbimden neler geçtiğini.''


Aşık Kadınlar Denizhanesi'nin yorumunu da kendime göre yorumladığıma göre yeni bir kitabın duygu yüklü sayfalarında görüşmek üzere!


Text Widget

Copyright © Şiir Kokan Adam | Powered by Blogger

Design by Anders Noren | Blogger Theme by NewBloggerThemes.com