24 Ağustos 2015 Pazartesi

[İSKAMBİL KARTLARI BLOG TUR #9] HUYSUZ VE RUHSUZ-NEHİR ERDEM




HUYSUZ VE RUHSUZ-NEHİR ERDEM

Sayfa Sayısı: 436
Tür: Romantik
Yayınevi: Müptela Yayınları


Savaşamadıkları tek şey tutkularıydı.

Bir kadın erkeklere karşı huysuz, aşka karşı acemiyse ortaya büyük bir sorun çıkabilir. Üstelik o kadın hem çok güzel, hem de masumsa bu sorun adamın başına bela olabilir...

''Ukala, ruhsuz, kasıntı adam. Sinir bozucu pislik. Bencil, kalın kafalı...''

Kalın kafalıdan sonrasını duymayan Yağız sırıtarak mırıldandı.

''Ben de sana deli oluyorum Huysuz hatun...''

Ve bir adam kadınlar konusunda uzman, aşkta ruhsuzsa ortaya büyük bir sorun çıkabilir. Üstelik o adam yakışıklı ve karşı konulmazsa bu sorun çok tehlikeli olabilir.

Gün gelecek sözler aşka,gurur tutkuya yenilecek.


Yine Müptela Yayınları'ndan bir kitapla karşınızdayım. Ve tabii ki yine bir Wattpad kitabı. Eminim ki Wattpad'den basılan kitapları saymaya başlasak birçoğumuzun aklına Nehir Erdem de gelir. Bu kitap Nehir Erdem ile tanıştığım ilk kitap oldu. 



Nehir Erdem'in iyi bir yazar olduğunu birçok sosyal ağdan duyuyordum açıkçası fakat bir türlü kısmet olmamıştı maalesef okumak. Bu yüzden kitap gelir gelmez okumak istediğimi de itiraf etmeliyim. Kitabı açtığım gibi içinden ayracı çıktı ilk olarak. Müptela Yayınları'nın ayraçlara önem verdiğini düşünürdüm hep. En azından değişik ve hoş olduğunda hepimiz hemfikiriz diye tahmin ediyorum. Fakat bu ayracı Müptela'nın En Kötü Ayraçları diye bir liste yapsaydım sanırım içine koymak durumunda kalırdım. Neden, diye düşünmüşünüzdür. Birinci sebep boyut konusu. Gerçekten de gereksiz bir boyutu var. Kare ve küçük bir kare değil. Açıkçası ilk aklıma gelen bardak altlığı oldu ayracı gördüğümde. İkinci sebep ise kolye meselesi. Kanayan gül, kırık kalpli kolye gibi şeyler pek ilgimi çekmediği için bu da kötü bir izlenim bıraktı bende. Fakat kırmızı yüzeyi beğendim açıkçası. Tam zevkime göre diyebilirim. Belki de çift yüzeli olmasının sebebi buydu. Yani hem sadeliği sevenlere hem de bu tarz şeyleri sevenlere hitap etmek olabilir amaç. Bir fikrim yok demekle yetiniyorum.

Biraz konudan ve konu hakkında düşüncelerimden bahsetmek istiyorum. Tabii kitabı okuyalı çok olduğu için umarım yanlış hatırlamıyorumdur. Bir kızımız var Doğa adında. Bir şirkete başvuruyordu iş için. Tabii şirketimizin yakışıklı patronu var ve bir de ortağı var. İsimlerini sürekli neden karıştırdığıma bir anlam verememiştim ayrıca kitap boyunca. İsim ezberleme sorunum var sanırım. Her neyse olaylar bundan sonra başlıyor zaten. Doğa Yağız'a karşı bir şeyler hissetmeye başlıyor. Yağız da tabii Doğa'ya. Fakat ince ayrıntıya girmek istemiyorum çünkü bu kurguyu zaten bir yerlerden hatırlayacağınıza eminim. Nehir Erdem'in senarist olduğu İnadına Aşk dizine çok ama çok benzettim bu kitabı. Bu yüzden pek de sıcak bakmadığımı belirtmek istiyorum. Fakat bu sözlerim kesinlikle yanlış anlaşılsın istemiyorum. Kurguya bir şey söylemiyorum, kesinlikle güzel. Sadece İnadına Aşk dizisini izliyorsanız zaten kitabı okumadan yarısından fazlası hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Sadece kitap biraz daha ayrıntılı diziden, benim açımdan farklılık yaratan tek şey buydu.

Açıkçası bir patronla bir çalışanın böyle şeyler yaşaması bana garip ve saçma geldi fakat yaşanılabilecek bir şey olduğu için bir şey deme hakkımın olduğunu düşünmüyorum. Neresi saçma geldi ki, diye soracak olursanız eğer, bir patronun çalışanını o kadar sık tahrik edici hallerde görmesi biraz olağan dışı ve kötü geldi. Kitap konusunda hoşuma giden bir diğer özellik kapaktı. Siyah, kırmızı ve beyaz uyumundan güzel yararlanılmış. Ayrıca sade ve hoş. Kapağın arkasındaki tanıtım da gayet hoş.

Ayrıca punto konusunda da pek bir sıkıntı yok, gözü yormayan cinsten olduğu için yine rahat okumak için bir avantaj haline geliyor. Ha unutmadan, yazarın dili gerçekten de güzel. Betimleme konusunda okuru aç bırakmıyor, kullandığı kelimeler yerinde. Bu yüzden de Nehir Erdem'e teşekkürlerimi sunup tebrik ediyorum bu konudan. 

Her konudan artısıyla eksisiyle  tüm objektifliğimi ortaya koyarak bahsettiğimi düşünüyorum. Şimdi her kitapta olduğu gibi bir puan vermek durumundayım kitaba. Üzülerek söylüyorum ki kitaba üç puan vermek zorundayım. Hatta yorumumu yapmadan önce oturup tekrar tekrar düşündüm. Tüm iyi yönlerini ortaya katmaya çalıştım fakat bayılarak okumadığımı dile getirmek zorundayım maalesef. Eminim ki yazar diğer kitaplarında daha başarılı olacaktır.




Yorumumu burada bitirirken Facebook ve Instagram çekilişlerimize de katılmanızı tavsiye ederim. Bu kitabın kitaplığınızda bulunmasını isteyeceksiniz kesinlikle!

Herkese kitaplarla dolu günler! 


15 Ağustos 2015 Cumartesi

[İSKAMBİL KARTLARI BLOG TUR #8] HEP LUNAPARK-BAHADIR CÜNEYT YALÇIN

HEP LUNAPARK-BAHADIR CÜNEYT YALÇIN

Sayfa Sayısı: 261
Yayınevi: April Yayıncılık


''Ramazan Bayramı'nın ikinci akşamı soframıza büyük bir deniz kaplumbağası düştü.''

Ve sahne: İrfan Yunus ve ailesinin Balkara şehrinde işlettiği naif lunapark.

''Hani lunapark bir uydu fotoğrafına doluyken yakalanmışsa oralıyım ben'' cümlesinin müellifi İrfan.

''Burada çocukluk değil manyaklık ortaya çıkar'' sözünün sahibi Zafer. ''Lunaparktaki sese ve ışığa savunma geliştirmeye çalışan sinir sistemi dert çekmeye vakit bulamaz'' diyen, pembe ojeli parmaklarıyla hayal perdelerini parçalayan Ayşegül. Dönmeli, hoplamalı, ışıklı bir eğlence köyü.

Ölmüş meşhur şarkıcılara mektuplar yazan safiyet ehli Mustafa, bir varoluş biçimi olarak bayılan Narine, kumarbaz Savaş, fettan Alev, dövüş ustası bir dondurmacı. Deniz kaplumbağası, peruklu balerin, şaşı ahtapot ve belgesel kameraları... Ne demişler: Roket yükselmeye inanır. Rüzgar hep kazanır, tül hep kaybeder.

İşte huzurlarınızda; yükseliş, alçalış, merkezkaç ve Newton. Acı, avantür, komedi ve sürpriz.

''Biz ancak kimsenin kaybetmediği bir ringte kazanabiliriz.''

Öncelikle kitabın ismi ve kapağı dikkatimi en çok çeken kısım oldu. Kullanılan renkler en sevdiğim renkler olduğu için belki de. Kitabın kalınlığı ideal seviyede olmuş. Bu yüzden okuyucu için bir avantaj olmuş. Fakat kitabın arka kapağındaki tanıtım konusunda aklımda birkaç soru işareti kaldı. Bir şeyler anlatıyor, evet, fakat anlattığı şeye bir anlam yükleyemedim. Kitaba başlamadan önce itiraf etmeliyim ki üç dört kere tanıtımı okumuştum. Bu bir yandan merak uyandırdığı için iyi bir özellik fakat kurguyu pek anlayamadığım için de kötü bir özellik olarak karşıma çıktı maalesef.

Biraz konudan bahsetmek istiyorum kitabı incelerken. Kitap, Yunus ailesinin maceralarına yönelik türden. Kitaptaki tüm karakterleri saymak istemiyorum. Sadece anne, baba, dayı, yenge, dondurmacı, çocuk gibi karakterler var. Baba İrfan Yunus, oğul Zafer. Amcalardan biri kumarbaz, biri de yazmayı seven. Mustafa, yazmayı seven dayı oluyor ve bu adam ölmüş ünlülere mektup yazıyor fakat bu daha çok günlük tarzı. Açıkçası bu bana biraz Postacı Kapıyı Çalmayacak kitabını hatırlattı. Rahatsız olduğumu söyleyemem fakat hatırlattığını da inkar etmek istemiyorum. Ayrıca karakterleri ayrıntılı bir şekilde anlatmama sebebim kitabın ilk otuz sayfasında yeterince bahsediyor olmasıydı. Konuya dönersek, bu aile bir lunapark işletiyor. Fakat biraz değişik bir lunapark. Balerinin peruğu var, ahtapot şaşı... Ayrıca ailemiz biraz fakir maalesef. Bu yüzden haciz memurları geliyor bir ara. Kitabın belli bir bölümünde sabit bir konuyu anlatmıyor bana göre. Yani bazıları başlar lunaparkı anlatır. Bu öyle değil, birden ortaya yarışma çıkıyor gibi. Bu da kitaba sürpriz katıyor. Bu yüzden de ayrıca sevdiğimi belirtmek istiyorum.

Bu kitabı zevkle okumamın sebebi uzun zamandır Türk yazar okumamış olmamdı. Çünkü o has Türkçe benzetme kalıplarına, o sözcüklere biraz hasret kalmıştım. Bu yüzden kitabın bu konuda beni doyurduğunu söyleyebilirim. Yazarı daha önce hiç duymadığımı itiraf etmeliyim fakat geç tanımama rağmen tanıdığım için pişmanlık duymadığım yazarlar arasında yerini alıyor. Kitabın puntoları gayet güzel, göz yormayan türden. Bu da okuyucu için artı bir özelliktir tabii ki. 

Ayrıca kitabın kapağı çok ama çok güzel. Renk uyumu, atlı karınca, yazılar... Gerçekten de çok sevdiğimi dile getirmeliyim. Unutmadan, kitabın üzerindeki sözler de insanı düşündüren türden. Örneğin kitabın kapağında ''Mağlup varsa galip değiliz.'' yazıyor. Bu söze baktığımız zaman iki anlam çıkıyor. Biri alçak gönüllü olduklarına yönelik. Yani kimseyi mağlup etmediklerini anlatıyor. Diğer bir anlam ise ezilme duygusu. Yani biz kimseyi yenemeyiz, mağlup biziz anlamı çıkıyor. İşte bu yüzden de kitabın bu özelliğini de beğendiğimi belirtmek isterim.

Kitabın değerlendirme ve puan durumuna gelirsek... Tabii ki de düşük bir puan veremem kitaba. Fakat pek de bana hitap eden bir tür olmadığını da itiraf etmeliyim. Evet, okurken 'hadi bitsin' diye düşünmedim fakat bayılarak da okumadım. Tüm söylediklerimi düşünürsek çok da zıt bir puan vermeyeceğim tabii ki. Fakat üç mü yoksa dört mü versem bilemediğimi itiraf etmeliyim. Yine de üç buçuktan dördü hak ettiğini düşünüyorum.


Ayrıca Facebook ve Instagram çekilişlerimize katılmayı da unutmayın!
Yeni bir kitapta görüşmek üzere!


Text Widget

Copyright © Şiir Kokan Adam | Powered by Blogger

Design by Anders Noren | Blogger Theme by NewBloggerThemes.com