28 Aralık 2015 Pazartesi

[İSKAMBİL KARTLARI BLOG TUR #12] KIZIL KONTES-NAİME NUR GÜNBATTI


KIZIL KONTES-NAİME NUR GÜNBATTI

Sayfa Sayısı: 552
Tür: Tarihi Roman
Yayınevi: Mendirek Yayınları

ONUN ADI CATERINA...

BİR ASİLZADE VE BİR PİÇ...

Caterina Sforza'nın mutlu çocukluk günleri, babasının bir kilisede suikasta uğramasıyla son bulur.


Suikastı azmettirenlerden biriyle evlenmek zorunda bırakıldığında ise yas dualarıyla örülü sıradan hayatı, yerini intikam şarkılarının söylenildiği acımasız bir dünyaya bırakır.


Bütün bedellerin kanla ödendiği yeni yaşamında, atılan her adımın gizli bir amacı, her piyonun bir oyuncusu, herkesin bir maskesi ve saklamak zorunda olduğu sırları vardır.


Ve düşmanları birbiri ardına silinip giderken o, kendi kayıplarına ağlamak yerine kanlı ve kasvetli intikam şarkısını mırıldanmaya devam etmek zorundadır.


Herkese merhaba! Çok çok çok uzun zamandır yorum ekleyemiyorum fakat bunun bir sebebi yoğunluk iken bir sebebi de yeni tasarım arıyor olmamdan kaynaklanıyor. En kısa zamanda bir sürü yorum ile telafi etmeyi planlıyorum... Şimdi bunları bir kenara bırakıp bu güzel kitabın yorumuna geçelim:

Kızıl Kontes, ismini duyduğumda tarihin entrika dolu sayfalarını çevireceğimizi tahmin ettiğim bir kitap oldu benim için. Ve yanılmadığımı fark ettim. Kilisede gerçekleşen bir suikast ile başlayan kitap daha ilk sayfalardan büyüleyen türde bir etki bıraktı. Bu yüzden kitap daha başladığım gibi olumlu bir puan aldı benden. Kitabın puntoları da göz yoracak küçüklükte olmadığı için pek zorlamıyor zaten, bu da diğer bir artı özelliği olarak ön plana çıkıyor. 

Kızıl Kontes'in Wattpad kitabı olması bende bir tereddüt yaratmıştı, bunu inkar edemem. Çünkü hepimiz biliyoruz ki Wattpad'den çıkan ''birçok'' kitap okunduğunda vakit kaybetmiş olacağınız türden. Fakat Naime Nur Günbattı'nın bu eseri aralarında bir mücevher gibi parlıyor açıkçası.

Kitabın arka kapağındaki tanıtım zaten ne ile karşılaşacağınızı size gayet net bir biçimde ifade ediyor. Bu yüzden konunun ne olduğu konusuna pek girmek istemiyorum. Tek bilmeniz gereken Caterine'nın kim olduğu, Girolamo'nun kim olduğu. Birkaç önemli yan karakter olsa da bu ikisini bildikten sonra kurgu akıcı bir şekilde devam ediyor.

Kitabın bordo, kırmızı, kahverengi tonlarında tasarlanması hoş olmuş. Zaten tarih kurguya da açık mavi kapak tasarlanacak hali yoktu doğal olarak... Tek sevmediğim yer, kadının ellerinin şekli, rengi... Neden bilmiyorum ama sanki bir cadının ellerini andırıyormuş gibime geldi. Fakat bunun dışında kesinlikle göze çarpan bir yer olduğunu düşünmüyorum.


Kitapta bir iki yer daha beni huzursuz etti. Bunlara da değinmek istiyorum kendimce.

Beni rahatsız eden şeylerden ilki, kitaptaki karakter bolluğu oldu. Tamam, tarih kurgu olduğu için elbette 3 karakterle tüm 500 sayfayı götüremezdi, anlıyorum. Fakat ilk elli sayfada en az 10 karakter yığılınca önüme, biraz şok etkisi geçirdim. Sonradan bu karakterler azalıp normal denecek bir düzeye indirgendi fakat ilk başta çok rahatsız olduğumu itiraf etmeden geçemeyeceğim maalesef.

Bir diğer konu ise uzunluk... Kitap bana göre 300 veya en fazla 400. sayfada son bulabilirdi. Sonradan eklenen kurgular biraz zorlama olmuş gibi geldi. Okuduğunuzda sıkılıyor musunuz? Tabii ki hayır. Fakat kitabın akışında, doyuruculuk seviyesinde bir abartı olarak gözüme battığını söylemeliydim. Fazla tatlı yediğimizde şeker komasına girmek gibi bir etki bıraktı açıkçası. Yine de kötüydü diyemem tabii ki.

Sanırım değinmek isteyip de unuttuğum bir yer kalmadı. Elimden geldiğince objektif bir şekilde size kitabı tanıtmaya ve duyurmaya çalıştım. Kitabı gerçekten de beğendim. Hele tarih kurgu okumaya yeni başlayanlardansanız, bu kitap ideal bir başlangıç menüsü olabilir sizin için. Puan verecek olursam eğer... Bu kitaba 3.5'tan 4 vermek sanırım en iyisi olacaktır. Yazarın ilk kitabı olduğu için önünün de açık olduğunu düşünüyorum. Daha iyilerinin ortaya çıkacağına da adım gibi eminim, sabırsızlıkla bekliyorum!


Ayrıca yeni yıla bu muhteşem kitabın hediyesiyle girmek istiyorsanız, çekilişimize katılmayı sakın unutmayın! Herkese şimdiden mutlu yıllar!



27 Ekim 2015 Salı

[İSKAMBİL KARTLARI BLOG TUR #11] YÜRÜYEN ÖLÜLER-ROBERT KIRKMAN&JAY BONANSIGNA

YÜRÜYEN ÖLÜLER-R.KIRKMAN&J.BONANSIGNA

Sayfa Sayısı: 461
Tür: Bilim Kurgu
Yayınevi: Ren Kitap


Tüm dünyada heyecanla izlenen Yürüyen Ölüler dizisinin ilk romanı sizlerle!


Her şey dönüşümle başlamıştı. Bildikleri o eski dünya yok olmuş, küllerinden ev ölü kentler doğmuştu. Tüm sevdikleri tek tek dönüşüyor, her geçen gün içlerinden birileri yürüyen ölüler kervanına katılıyordu. Bu yeni ve acımasız dünyada hayatta kalabilmek, aşık olabilmek mümkün müydü?


Bu dünyada artık korkuya, ümitsizliğe, sevgiye yer yoktu! Zombilerle savaşmaktan bitap düşen Philip Blake, duyguların şimdiki yerini, yani yersizliğini anladı. Eski dünyanın yıkıntıları ve ölüleri arasında canlı kalabilmeyi başarmak yalnızca bir şarta bağlıydı: duygusuzlaşarak o ölülerden biri olmak!

Yepyeni bir turla herkese merhaba! Bu seferki turumuz, herkesin dizisi için olumlu eleştiriler yaptığı ve ölüp ölüp dirildiği THE WALKING DEAD!!!

Her ne kadar zombili tarz kitaplar hoşuma gitmese de The Walking Dead'in güzel hatırı için okumaya karar verdim. Açıkçası pek de beni zorlayan bir kitap olmadı. Çünkü zaten kurgusu ilgi çekici ve puntoları göz yormayan cinsten olduğu için bıkkınlık gelmiyor içinize. Fakat diğer seriyi aralıksız okursanız sizin için daha iyi olacaktır çünkü kitap da dizi gibi uzun bir seriye sahip ve birinci kitap pat diye kesiliyor maalesef. Bunun sonucunda da ''Ee, ne olacak şimdi?'' diye bir tepki vermeme sebep oldu son kısmında. 

Kitabın kurgusuna aslında değinmek istemiyorum. Yani ne diyebilirim ki? Hepimizin bildiği bir kurguya sahip fakat bu ''Çok basit bir kurgu, okunmaya değmez.'' demek değildir kesinlikle. Yanlış anlaşılmak istemiyorum. Kurgu gerçekten güzel fakat çoğumuz diziyi bildiğimiz için kurguyu da biliyoruz, bu anlamda söylemek istedim.

Çeviriden de bahsetmek istiyorum. Kitabın çevirisi gerçekten güzel. Samimi bir çeviri olmuş ve bu bence okuyucu için artı bir puandır. Bu yüzden de çeviren kişiyi tebrik etmek istiyorum. Okurken sıkılmayacağınızı da ayrıca gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. 460 sayfa fakat birkaç günde bitirebilirsiniz. Çünkü kurgunun nasıl ilerleyeceği insanı gerçekten meraklandırıyor.

Birkaç kere internet üzerinden kitap hakkındaki yorumlara da baktım tabii ki. Çoğu yorum olumluydu fakat birkaç tane ''dizinin çakması'' gibi komik yorumlar vardı. Ne beklediklerini merak ediyorum açıkçası. Her neyse... Sonuç olarak yayınevinin hakkını yiyemem, güzel bir çalışma yapmışlar.

Kapağa da değinmek istiyorum. Kapak çok çok hoş. Normalde bildiğiniz gibi sade kapak hastası biriyim fakat Allah aşkına bilim kurguda sade kapak olur mu hiç? Biraz o kötü dünyanın havasını vermesi lazım. Gerek renklerle, gerek üzerindeki resim ve yazı tipiyle gayet de kurguya uygun bir kapak olmuş. Buna da söyleyecek bir sözüm yok açıkçası. Dediğim gibi, kitap tarzım olmasa da kendini okutmasını biliyor.

Şimdi geldik puanlamaya... Tabii ki puanım 5. Tabii ki birkaç ufak kusur olabilir fakat bunlar yine de tam puana engel değil. Hepinizin okuması gerektiğini düşünüyorum!

Ayrıca bu yorumun sonunda çekilişimize katılmayı unutmayın!
Hepinize iyi okumalar diliyorum!


28 Eylül 2015 Pazartesi

[İSKAMBİL KARTLARI BLOG TUR #10] AFTER: KARŞILAŞMA-ANNA TODD




AFTER: KARŞILAŞMA-ANNA TODD

Sayfa Sayısı: 576
Tür: Romantik
Yayınevi: Pegasus Yayınları

TEHLİKELİ BİR AŞK
ASİ BİR AŞK
SONSUZ BİR AŞK


Tessa Young on sekiz yaşında bir üniversite öğrencisidir; basit bir hayatı, mükemmel notları ve dünya tatlısı bir erkek arkadaşı vardır. Genç kız bütün hayatını gelecek planları üzerine kurmuştur; ta ki dövmeli ve pirsingli, serseri Hardin'le tanışıp bu planları alt üst olana kadar.

KİMSENİN BİTİRMEK İSTEMEDİĞİ BİR HİKAYE, HERKESİN İÇİNDE YAŞAMAK İSTEDİĞİ BİR DÜNYA...


Yepyeni bir Pegasus turuyla yine buradayım. Bu seferki turumuz Wattpad fan fiction fenomenlerinden Anna Todd'un harika kitabı, yani AFTER: Karşılaşma. Bu kitap hakkında anlatmak istediğim gerçekten de çok şey var. Hatta ara ara okurken nasıl yorum yapacağımı düşündüm ve acaba vlog mu çeksem diye düşündüm. Fakat sonra bunun için fazla meşgul olduğumu hatırlayınca, otur oturduğun yere, diye söylendim kendi kendime.

AFTER, Wattpad'de adını her duyduğumda ''Iy, 1D fan fiction hikayesi mi?'' diye tepki verdiğim bir hikayeydi. Bunu yazardan özür dileyerek söylemek zorundayım. Fakat bunun sebebi kesinlikle hikaye değildi. Türk fan fiction yazarlarından sonra After'ın farklı olabileceği aklımın ucundan geçmemişti. Bu kitap doğal olarak benim ilk fan fiction hikayemdi ve bu yüzden daha da bir büyüsünde kaldığımı söylemeliyim.

Kitap ilk geldiğinde gerçekten de okumak için can atıyordum. Bunca insan acaba ne buluyor bu kitapta diye düşündüğümü de söylemeden geçmek istemiyorum. Fakat bir kez daha ne kadar ön yargılı davrandığımı anladım. Öncelikle kitabın kapağı gerçekten ama gerçekten çok hoş. Belki de daha uygun bir kapak olamazdı. Tabii bu kitaba da Pegasus'un imzası yakışırdı doğal olarak.

Kitabın puntolarını gördüğüm zaman gerçekten de çok korktum. Nasıl yetiştireceğim diye bir telaş sardı beni ister istemez. Fakat kitaba başladığım zaman her şeyin ne kadar çabuk ilerlediğini tarif bile edemem. Kitapta zaten bölümler çok çabuk değiştiği için 'şu bölümü de bitireyim', 'hadi bu da bitsin' derken bir bakıyorsunuz ki kitabı yarılamışsınız. Ayrıca bu özellikler bir kitapta en sevdiğim özelliktir, buna da değinmek gerekiyor.

Değinmek istediğim bir diğer konu ise karakter konusu. Hardin karakteri bana kesinlikle 1D grubundaki o adını bilmediğim fakat Harry olarak tahmin ettiğim çocuğu hatırlatmadı. İşte bu yüzden kitabı daha çok sevdim. O çocuk ikide bir gözümün önünde canlansaydı belki de sonuna kadar gelmezdim bile.

Kitabın konusuna biraz değinmek gerekirse... Kitabın arkasında yazan kısa tanıtım zaten konunun ne olduğunu net bir şekilde ifade ediyor, açıklamaya gerek var mı bilmiyorum. Fakat konuyla ilgili birkaç şeye değinmek istiyorum. Kitabı okurken kendimi bir Türk dizisinin kitap halini okuyormuşum gibi hissettiğim zamanlar oldu. Bu benim için güzel bir tat kattı tabii ki kitaba. Ayrıca her kitapta alamadığım duyguları harekete geçirme özelliği bu kitapta sonuna kadar yaşanabiliyor. Her türlü duyguyu hissedebileceğiniz bir kitap. Örneğin Tessa Hardin'i bir kızla gördüğü zaman ben kıskandım açıkçası. Hardin Tessa'ya bağırdığında benim kalbim kırıldı ve küfrettim. Cidden, bunu yaptım. Bu yüzden kitap benden harika bir not alacak. Hiçbir eksik yoktu, ciddiyim. Bu kitap 5 yıldızı hak etmiyor da hangi kitap hak ediyor?


Kitabın yorumu burada biterken Facebook adresimizi ziyaret edip çekilişe katılmayı sakın unutmayın! 

Herkese iyi okumalar!


24 Ağustos 2015 Pazartesi

[İSKAMBİL KARTLARI BLOG TUR #9] HUYSUZ VE RUHSUZ-NEHİR ERDEM




HUYSUZ VE RUHSUZ-NEHİR ERDEM

Sayfa Sayısı: 436
Tür: Romantik
Yayınevi: Müptela Yayınları


Savaşamadıkları tek şey tutkularıydı.

Bir kadın erkeklere karşı huysuz, aşka karşı acemiyse ortaya büyük bir sorun çıkabilir. Üstelik o kadın hem çok güzel, hem de masumsa bu sorun adamın başına bela olabilir...

''Ukala, ruhsuz, kasıntı adam. Sinir bozucu pislik. Bencil, kalın kafalı...''

Kalın kafalıdan sonrasını duymayan Yağız sırıtarak mırıldandı.

''Ben de sana deli oluyorum Huysuz hatun...''

Ve bir adam kadınlar konusunda uzman, aşkta ruhsuzsa ortaya büyük bir sorun çıkabilir. Üstelik o adam yakışıklı ve karşı konulmazsa bu sorun çok tehlikeli olabilir.

Gün gelecek sözler aşka,gurur tutkuya yenilecek.


Yine Müptela Yayınları'ndan bir kitapla karşınızdayım. Ve tabii ki yine bir Wattpad kitabı. Eminim ki Wattpad'den basılan kitapları saymaya başlasak birçoğumuzun aklına Nehir Erdem de gelir. Bu kitap Nehir Erdem ile tanıştığım ilk kitap oldu. 



Nehir Erdem'in iyi bir yazar olduğunu birçok sosyal ağdan duyuyordum açıkçası fakat bir türlü kısmet olmamıştı maalesef okumak. Bu yüzden kitap gelir gelmez okumak istediğimi de itiraf etmeliyim. Kitabı açtığım gibi içinden ayracı çıktı ilk olarak. Müptela Yayınları'nın ayraçlara önem verdiğini düşünürdüm hep. En azından değişik ve hoş olduğunda hepimiz hemfikiriz diye tahmin ediyorum. Fakat bu ayracı Müptela'nın En Kötü Ayraçları diye bir liste yapsaydım sanırım içine koymak durumunda kalırdım. Neden, diye düşünmüşünüzdür. Birinci sebep boyut konusu. Gerçekten de gereksiz bir boyutu var. Kare ve küçük bir kare değil. Açıkçası ilk aklıma gelen bardak altlığı oldu ayracı gördüğümde. İkinci sebep ise kolye meselesi. Kanayan gül, kırık kalpli kolye gibi şeyler pek ilgimi çekmediği için bu da kötü bir izlenim bıraktı bende. Fakat kırmızı yüzeyi beğendim açıkçası. Tam zevkime göre diyebilirim. Belki de çift yüzeli olmasının sebebi buydu. Yani hem sadeliği sevenlere hem de bu tarz şeyleri sevenlere hitap etmek olabilir amaç. Bir fikrim yok demekle yetiniyorum.

Biraz konudan ve konu hakkında düşüncelerimden bahsetmek istiyorum. Tabii kitabı okuyalı çok olduğu için umarım yanlış hatırlamıyorumdur. Bir kızımız var Doğa adında. Bir şirkete başvuruyordu iş için. Tabii şirketimizin yakışıklı patronu var ve bir de ortağı var. İsimlerini sürekli neden karıştırdığıma bir anlam verememiştim ayrıca kitap boyunca. İsim ezberleme sorunum var sanırım. Her neyse olaylar bundan sonra başlıyor zaten. Doğa Yağız'a karşı bir şeyler hissetmeye başlıyor. Yağız da tabii Doğa'ya. Fakat ince ayrıntıya girmek istemiyorum çünkü bu kurguyu zaten bir yerlerden hatırlayacağınıza eminim. Nehir Erdem'in senarist olduğu İnadına Aşk dizine çok ama çok benzettim bu kitabı. Bu yüzden pek de sıcak bakmadığımı belirtmek istiyorum. Fakat bu sözlerim kesinlikle yanlış anlaşılsın istemiyorum. Kurguya bir şey söylemiyorum, kesinlikle güzel. Sadece İnadına Aşk dizisini izliyorsanız zaten kitabı okumadan yarısından fazlası hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Sadece kitap biraz daha ayrıntılı diziden, benim açımdan farklılık yaratan tek şey buydu.

Açıkçası bir patronla bir çalışanın böyle şeyler yaşaması bana garip ve saçma geldi fakat yaşanılabilecek bir şey olduğu için bir şey deme hakkımın olduğunu düşünmüyorum. Neresi saçma geldi ki, diye soracak olursanız eğer, bir patronun çalışanını o kadar sık tahrik edici hallerde görmesi biraz olağan dışı ve kötü geldi. Kitap konusunda hoşuma giden bir diğer özellik kapaktı. Siyah, kırmızı ve beyaz uyumundan güzel yararlanılmış. Ayrıca sade ve hoş. Kapağın arkasındaki tanıtım da gayet hoş.

Ayrıca punto konusunda da pek bir sıkıntı yok, gözü yormayan cinsten olduğu için yine rahat okumak için bir avantaj haline geliyor. Ha unutmadan, yazarın dili gerçekten de güzel. Betimleme konusunda okuru aç bırakmıyor, kullandığı kelimeler yerinde. Bu yüzden de Nehir Erdem'e teşekkürlerimi sunup tebrik ediyorum bu konudan. 

Her konudan artısıyla eksisiyle  tüm objektifliğimi ortaya koyarak bahsettiğimi düşünüyorum. Şimdi her kitapta olduğu gibi bir puan vermek durumundayım kitaba. Üzülerek söylüyorum ki kitaba üç puan vermek zorundayım. Hatta yorumumu yapmadan önce oturup tekrar tekrar düşündüm. Tüm iyi yönlerini ortaya katmaya çalıştım fakat bayılarak okumadığımı dile getirmek zorundayım maalesef. Eminim ki yazar diğer kitaplarında daha başarılı olacaktır.




Yorumumu burada bitirirken Facebook ve Instagram çekilişlerimize de katılmanızı tavsiye ederim. Bu kitabın kitaplığınızda bulunmasını isteyeceksiniz kesinlikle!

Herkese kitaplarla dolu günler! 


15 Ağustos 2015 Cumartesi

[İSKAMBİL KARTLARI BLOG TUR #8] HEP LUNAPARK-BAHADIR CÜNEYT YALÇIN

HEP LUNAPARK-BAHADIR CÜNEYT YALÇIN

Sayfa Sayısı: 261
Yayınevi: April Yayıncılık


''Ramazan Bayramı'nın ikinci akşamı soframıza büyük bir deniz kaplumbağası düştü.''

Ve sahne: İrfan Yunus ve ailesinin Balkara şehrinde işlettiği naif lunapark.

''Hani lunapark bir uydu fotoğrafına doluyken yakalanmışsa oralıyım ben'' cümlesinin müellifi İrfan.

''Burada çocukluk değil manyaklık ortaya çıkar'' sözünün sahibi Zafer. ''Lunaparktaki sese ve ışığa savunma geliştirmeye çalışan sinir sistemi dert çekmeye vakit bulamaz'' diyen, pembe ojeli parmaklarıyla hayal perdelerini parçalayan Ayşegül. Dönmeli, hoplamalı, ışıklı bir eğlence köyü.

Ölmüş meşhur şarkıcılara mektuplar yazan safiyet ehli Mustafa, bir varoluş biçimi olarak bayılan Narine, kumarbaz Savaş, fettan Alev, dövüş ustası bir dondurmacı. Deniz kaplumbağası, peruklu balerin, şaşı ahtapot ve belgesel kameraları... Ne demişler: Roket yükselmeye inanır. Rüzgar hep kazanır, tül hep kaybeder.

İşte huzurlarınızda; yükseliş, alçalış, merkezkaç ve Newton. Acı, avantür, komedi ve sürpriz.

''Biz ancak kimsenin kaybetmediği bir ringte kazanabiliriz.''

Öncelikle kitabın ismi ve kapağı dikkatimi en çok çeken kısım oldu. Kullanılan renkler en sevdiğim renkler olduğu için belki de. Kitabın kalınlığı ideal seviyede olmuş. Bu yüzden okuyucu için bir avantaj olmuş. Fakat kitabın arka kapağındaki tanıtım konusunda aklımda birkaç soru işareti kaldı. Bir şeyler anlatıyor, evet, fakat anlattığı şeye bir anlam yükleyemedim. Kitaba başlamadan önce itiraf etmeliyim ki üç dört kere tanıtımı okumuştum. Bu bir yandan merak uyandırdığı için iyi bir özellik fakat kurguyu pek anlayamadığım için de kötü bir özellik olarak karşıma çıktı maalesef.

Biraz konudan bahsetmek istiyorum kitabı incelerken. Kitap, Yunus ailesinin maceralarına yönelik türden. Kitaptaki tüm karakterleri saymak istemiyorum. Sadece anne, baba, dayı, yenge, dondurmacı, çocuk gibi karakterler var. Baba İrfan Yunus, oğul Zafer. Amcalardan biri kumarbaz, biri de yazmayı seven. Mustafa, yazmayı seven dayı oluyor ve bu adam ölmüş ünlülere mektup yazıyor fakat bu daha çok günlük tarzı. Açıkçası bu bana biraz Postacı Kapıyı Çalmayacak kitabını hatırlattı. Rahatsız olduğumu söyleyemem fakat hatırlattığını da inkar etmek istemiyorum. Ayrıca karakterleri ayrıntılı bir şekilde anlatmama sebebim kitabın ilk otuz sayfasında yeterince bahsediyor olmasıydı. Konuya dönersek, bu aile bir lunapark işletiyor. Fakat biraz değişik bir lunapark. Balerinin peruğu var, ahtapot şaşı... Ayrıca ailemiz biraz fakir maalesef. Bu yüzden haciz memurları geliyor bir ara. Kitabın belli bir bölümünde sabit bir konuyu anlatmıyor bana göre. Yani bazıları başlar lunaparkı anlatır. Bu öyle değil, birden ortaya yarışma çıkıyor gibi. Bu da kitaba sürpriz katıyor. Bu yüzden de ayrıca sevdiğimi belirtmek istiyorum.

Bu kitabı zevkle okumamın sebebi uzun zamandır Türk yazar okumamış olmamdı. Çünkü o has Türkçe benzetme kalıplarına, o sözcüklere biraz hasret kalmıştım. Bu yüzden kitabın bu konuda beni doyurduğunu söyleyebilirim. Yazarı daha önce hiç duymadığımı itiraf etmeliyim fakat geç tanımama rağmen tanıdığım için pişmanlık duymadığım yazarlar arasında yerini alıyor. Kitabın puntoları gayet güzel, göz yormayan türden. Bu da okuyucu için artı bir özelliktir tabii ki. 

Ayrıca kitabın kapağı çok ama çok güzel. Renk uyumu, atlı karınca, yazılar... Gerçekten de çok sevdiğimi dile getirmeliyim. Unutmadan, kitabın üzerindeki sözler de insanı düşündüren türden. Örneğin kitabın kapağında ''Mağlup varsa galip değiliz.'' yazıyor. Bu söze baktığımız zaman iki anlam çıkıyor. Biri alçak gönüllü olduklarına yönelik. Yani kimseyi mağlup etmediklerini anlatıyor. Diğer bir anlam ise ezilme duygusu. Yani biz kimseyi yenemeyiz, mağlup biziz anlamı çıkıyor. İşte bu yüzden de kitabın bu özelliğini de beğendiğimi belirtmek isterim.

Kitabın değerlendirme ve puan durumuna gelirsek... Tabii ki de düşük bir puan veremem kitaba. Fakat pek de bana hitap eden bir tür olmadığını da itiraf etmeliyim. Evet, okurken 'hadi bitsin' diye düşünmedim fakat bayılarak da okumadım. Tüm söylediklerimi düşünürsek çok da zıt bir puan vermeyeceğim tabii ki. Fakat üç mü yoksa dört mü versem bilemediğimi itiraf etmeliyim. Yine de üç buçuktan dördü hak ettiğini düşünüyorum.


Ayrıca Facebook ve Instagram çekilişlerimize katılmayı da unutmayın!
Yeni bir kitapta görüşmek üzere!


31 Temmuz 2015 Cuma

[İSKAMBİL KARTLARI BLOG TUR #7] VAHŞİ-SALLY GREEN

VAHŞİ-SALLY GREEN


Sayfa Sayısı: 459
Tür: Fantastik
Yayınevi: Dex Kitap


Senden NEFRET ediyorlar,
Senden korkuyorlar...

Çünkü sen bir CADISIN,
Yarı Ak Yarı KARA.

Önce seni bir kafese kapattılar,
Sonra da dünyanın en güçlü cadısını öldürmeye yolladılar:

BABANI...


Şimdi kendinden başka kimseye güvenemezsin.
Olumlu şeyler düşünmelisin.

Mesela Annalise'i düşünebilirsin.

Geceleri ne yaptığını UNUT.

Hayır değişmiyorsun, bunu aklından çıkar.

Kimsede olmayan armağanın seni benzersiz kılıyor ve

GÜÇLÜ...

Bir de şu SESLERİ susturabilsen.

Tıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıs...


Bela serisinin ikinci kitabını da soluksuz okudum. Ciddiyim, bir oturuşta bitirdim neredeyse. Ve şunu da belirtmeliyim ki Vahşi, ilk kitap olan Bela'dan daha güzel. Belki de olaylar geliştiği için bana öyle geldi, emin değilim.

Yazar, yine bölümleri kısa tutmaktan yana bir tutum sergilemiş bu kitapta da. Tabii dediğim gibi bu benim için çok güzel bir avantaj. Kitabı daha da heyecanlı bir hale getiriyor. Ayrıca yazarın bir diğer özelliğini de ikinci kitapta keşfettim. Bazı uzun cümlelerin ardından gelen kısa cümleler de kitaba değişik bir renk ve heyecan katıyor. Bu yüzden Sally Green, bu iki kitapta bana gerçekten de çok şey kattı diyebilirim. 

Serinin birinci kitabında kırmızı dumanlardan bir adam başı vardı kapakta. İkinci kitapta ise bu yerini yeşil dumanlardan oluşan bir uluyan kurt başına bırakmış. Açıkçası bu da hoşuma giden bir özellik oldu. Çünkü kitapları yan yana koyduğunuz zaman kırmızı ve yeşil çok güzel bir uyum sağlıyor. Tabii bir de siyah arka plan buna eklenince daha da hoş duruyor. 

Bu kitapta da birkaç bölümde ikinci tekil şahısa seslenir gibi yazılmış. Son bölümün böyle yazılması daha da heyecanlı bitmesine sebep olmuş tabii ki. Fakat tek hoşuma gitmeyen şey, kitabın biterken bir bölümü bitirir gibi bitmiş olmasaydı. Bu kesinlikle her okurun benimle aynı fikirde olacağı bir özelliktir. Çünkü serinin üçüncü kitabı henüz çevrilmedi ve üçüncü kitabı beklerken meraktan insan ne yapacağını şaşırıyor. 

Biraz yine ikinci kitabın konusundan bahsetmek istiyorum. Bela'da, Nathan'ın bağış törenine kadar olan sürecini anlatıyordu. Vahşi'de ise Nathan'ın yeteneklerine kavuştuktan sonra bu özelliğini tanıma ve onunla başa çıkma mücadelesini anlatıyor. Bir yandan da tabii baskıcı Ak Cadı Meclisi ile mücadelesinden bahsediyor. Tahminimce üçüncü kitapta da Ak Cadı Meclisi'yle olan savaşlarını anlatacaktır. Bu yüzden serinin diğer kitabının fazlasıyla heyecanlı olduğunu düşünüyorum.

İkinci kitaba kadar Nathan'ın aşık olduğu kıza yani Annalise'e karşı kötü şeyler düşünmezdim. Fakat bu kitapta yaptıkları o kadar sinirimi bozdu ki, Annalise adı geçen yerlerde 'Yine mi bu kız?' diye tepki vermeye başladım. Eğer Annalise gerçek biri olsaydı, eminim ki ona yapmadığım şey kalmazdı. Emin olun bu kadar itici bir kız olamaz.

Kitabın puntoları gayet normal. Göz yormadığı için şükrediyorum. Yoksa 460 sayfayı okuyana kadar neler olurdu neler... Kitabın basımıyla ilgili sevmediğim birkaç şeyi sıralayacak olsaydım eğer, sayfaların kalitesi olurdu bu. Sanki kopup elimde kalacakmış gibi hissettim doğrusu. Fakat yine de başka hiçbir kusur göremedim. Yazarın dili yine açıktı. Bela serisini kesinlikle kesinlikle kesinlike tavsiye ediyorum!! 



Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki, ikinci kitap olan Vahşi, birinci kitaptan yani Bela'dan daha güzeldi. Bela benden 4 puan alırken Vahşi 5 puan almayı hak ediyor kesinlikle.

Vahşi'nin de yorumunu yaptığıma göre çekilişimize katılmayı sakın unutmayın!
Herkese bol kitaplı günler!!!



27 Temmuz 2015 Pazartesi

[İSKAMBİL KARTLARI BLOG TUR#7] BELA-SALLY GREEN

BELA-SALLY GREEN


Sayfa Sayısı: 391
Tür: Fantastik
Yayınevi: Dex Kitap


HENÜZ YAYINLANMADAN TELİF HAKLARI 48 DİLE, FİLM HAKLARI FOX'A SATILAN BELA, 2014'ÜN EN İDDİALI KİTABI!




Sen bir cadısın, yarı Ak, yarı Kara.

Okuyamıyor, yazamıyorsun ama iyileşiyorsun hızla.

Karanlık çökünce kapalı bir yerde kalırsan hasta oluyorsun.

Annalise'e çok aşıksın ama Ak Cadılardan nefret ediyorsun.

On dört yaşından beri bir kafesin içinde tutsaksın.

Kaçmalı ve o korkunç, katil babanı bulmalısın.

Bunu başarmalısın, on yedinci yaş gününden önce hem de.

Çünkü sen yok edilmesi gereken bir Bela'sın.

İşte en beğendiğim turlardan birine geldik! Bela!!! Kitap resmen beni oku diye bağırıyor. Kapağı, yazıları, tanıtımı her şeyiyle en beğendiğim fantastik kitapların arasında yerini aldı Bela. Açıkçası okumaya başlamadan önce kitabın yorumlarını okuduğumda korktum biraz. Bazıları överken bazıları da kitabı yerin dibine sokmuş. Fakat gerçekten de kötü yorumlardan çok uzakta bir kitap. Evet, böyle ölünecek bir şeyi yok belki fakat kesinlikle kötü bir yorumu ha-ket-mi-yor!

Kitap öncelikle ideal kalınlıkta bana göre. Daha uzun olsaydı belki sıkabilirdi. Gereksiz ayrıntılardan uzak durmuş yazar ve bu okuyucu için bir avantaj tabii ki. Ayrıca kitabın yaklaşık ilk yirmi sayfası ikinci tekil şahısa seslenir biçimde yazılmış. Bu da tabii ki kitaba değişik bir hava katmış.

Kitap için olumsuz birkaç şey söylemek gerekirse eğer, anlatıma değinmek isterim. Dediğim gibi kitabın ilk yirmi sayfasının anlatımından dolayı ben ne olduğunu ancak 100. sayfaya geldiğimde anlayabildim. Gerçekten, çocuğun adından hiç bahsetmiyor, yaşından, cinsiyetinden... Acaba ben ne okuyorum, diye düşünmedim değil. Fakat tüm bunları çözdükten sonra kitap kendine bağlamaya başlıyor.

Kitapta her bölüm 5-10 sayfa civarı sürüyor. Bu yüzden ''Şu bölüm bitsin bırakırım.'' diye düşünmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Fakat bölüm sonları öyle bir bitiyor ki yeni bölümü de okumak istiyorsunuz. Bölümler de kısa olduğu için sürekli böyle devam ediyor ve sonunda bir bakıyorsunuz 100 sayfa okumuşsunuz. Belki de bu yazarın bir taktiğidir, bilemiyorum fakat eğer öyleyse gerçekten de işe yarayan bir taktik. Ayrıca bu bölüm olayı bana az da olsa Wattpad kitaplarını hatırlattı. Genelde Wattpad'de de böyle olduğu için, acaba yazar Wattpad kullanıyor muydu, diye düşünmeye de engel olamadım tabii ki.

Fikrimi bu kadar belirttikten sonra konuya da değinmek istiyorum. Dünyada aslında üç ırk yaşıyor. Fersizler (Fani insanlar), Ak Cadılar ve Kara Cadılar. Her cadının kendine ait bir özelliği var. Bu özelliğini 17 yaşında yapılan bağış töreninde kan ile alıyor. Eğer alamazsa zaten ölüyor cadı. Ak Cadılar tahmin edebileceğiniz gibi daha uyumlu olan taraf, Kara Cadılar ise hırçın olan taraf. Yıllar önce Cadılar, Fersizler ile ve diğer cadılarla melez bireyler dünyaya getirmeye başladığında Ak Cadılar olaya el atmak istiyor ve bir meclis kuruyor. Bu meclis için çalışan Avcılar oluyor bir de. Avcılar, Kara'ları avlıyor. Melezler avlanmıyor fakat onlar için özel bir kod belirleniyor. Karaysa zaten öldürülmüş oluyor veya işkence ediliyor.

Nathan adında yarı Ak yarı Kara bir cadımız var. Daha çocuk, 14 yaşında falan. Meclis, bu çocuğun kodunun belirlenmesi için bir avcının yanına veriyor ve cadı bu çocuğu kafese kapatıyor uysallaşması için, daha sonra eğitiyor tabii. İşte bundan sonra Nathan intikam duygusuyla dolmaya başlıyor ve olaylar da ilerliyor.

Kurgu bana göre mükemmel. Zaten cadıları severim, bu kitap da cadılar üzerine olunca nasıl beğenmem ki? Ayrıca kitapta kırmızı ve siyah renklerin uyumundan yararlanılmış. Bu kesinlikle en sevdiğim uyum. Kitabın puntoları da gözü yormayan tipten, dil ise sade. Bence bu kesinlikle her Fantastik sever okuyucunun okumak için listenin başına ekleyeceği bir kitap.



Ben kitaba 4 puan veriyorum. Bunun nedeni ise sırf o ilk başlarda olayları anlamamaktan dolayı kaynaklanıyor. Fakat yine de buçuklu puan verebilseydim herhalde 4.7 gibi bir puan verirdim.

Yorumum burada biterken çekilişimize katılmayı sakın unutmayın!
Başka bir kitap yorumunda görüşmek üzere, iyi okumalar!




Text Widget

Copyright © Şiir Kokan Adam | Powered by Blogger

Design by Anders Noren | Blogger Theme by NewBloggerThemes.com